“Beyin bize oyun mu oynuyor?”
Evet, tam anlamıyla! Dr. Lakhan’ın söylediğine göre, siz böceklerle ilgili bir şey duyduğunuzda beyninizdeki somatosensoriyel korteks (dokunma, sıcaklık ve acı gibi hisleri yöneten bölüm) devreye giriyor. Yani cildinizde hiçbir şey olmasa da beyin “Aa evet evet! Şu an bir şeyler sürünüyor!” diye sinyaller gönderiyor. Resmen beyin kendi kendine kaşıntı üretiyor!
Üstelik bu sadece duyduklarımızla sınırlı değil. Başkalarının kaşındığını görmek, bir şeylerin anlatıldığını duymak ya da sadece kafamızda bir böcek senaryosu kurmak bile yetiyor. Beyin bu uyarıları gerçekmiş gibi algılıyor. İşin içine bir de “ayna nöronlar” giriyor. Bunlar, birini bir şey yaparken gördüğümüzde sanki biz yapıyormuşuz gibi devreye giren özel beyin hücreleri. Yani biri kaşındığında, beyin “O kaşınıyor ama biz de hissettik sanki!” diyor.
Duygular da işin içinde!
Böcek düşüncesi sadece fiziksel tepkiyle kalmıyor, duygusal dünyamızı da alt üst ediyor. İğrenme, tiksinme, huzursuzluk… Bu duygular tetiklenince, beyin daha da bir gaza geliyor. Amigdala gibi duygularımızı yöneten bölgeler aktive oluyor ve kaşıntı daha yoğun hissedilmeye başlıyor. Artık sadece “Kaşınıyorum” değil, aynı zamanda “Bu his çok rahatsız edici!” demeye başlıyoruz. Beynimiz duygularla duyuları adeta iç içe geçiriyor.
Psikolojik ama gayet gerçek
Bazen bu kaşıntılar, fiziksel bir nedeni olmadan da çıkabiliyor. Psikolojide buna psikojenik kaşıntı deniyor. Ama bu terim daha çok ciddi psikiyatrik vakalarda kullanılıyor. Bizim gibi “böcek konuşuldu, kaşındım” gibi durumlar genelde geçici ve doğal. Ama evet, gerçek gibi hissediliyor çünkü beynimiz bizi kandırmada oldukça başarılı!
Sinir bilimci Friederike Fabritius bu durumu şöyle açıklıyor: “İster gerçek bir böcek olsun, ister sadece hayal ürünü, beyninizin verdiği tepki neredeyse aynı. Bunun nedeni evrimsel geçmişimiz. Çünkü böcekler zamanında ciddi sağlık tehditleri yaratabiliyordu—bulaşıcı hastalıklar, ısırıklar, parazitler… Beynimiz de bizi korumak adına alarm sistemini devreye sokuyor.”
Yani beyniniz “Aman dikkat!” moduna geçiyor. Tıpkı temiz bir evde otururken televizyonda bit istilasını izleyip başınızı kaşımaya başlamanız gibi… Aslında her şey sadece bir algı! Ama beyniniz duman kokusunu alan yangın alarmı gibi: Gerçek olsun olmasın, önlem almak istiyor.
Peki bu iyi bir şey mi, kötü bir şey mi?
Her iki tarafı da var. Bu tepki bir yandan faydalı, çünkü potansiyel tehditlere karşı bizi tetikte tutuyor. Örneğin bir okulda bit salgını olduğunda bu tip toplu kaşınmalar erken teşhisi teşvik edebilir, bu da yayılmasını önler.
Ama öte yandan bu durum aşırıya kaçtığında ruh sağlığımızı etkileyebilir. Sinir bilimci Dr. Lakhan şöyle diyor: “Sürekli bu tür kaşıntılara odaklanmak, ciltte tahrişe, kaygıya, hatta uykusuzluğa yol açabilir.” Özellikle “sanrısal parazitoz” gibi psikiyatrik rahatsızlıkları olan bireyler için daha ciddi sonuçlar doğurabilir.
Herkeste oluyor mu bu durum?
Hayır, herkes böceklerden bahsedildiğinde kaşınmaya başlamaz. Ama bazı insanlar bu konuda daha hassas. Fabritius şöyle açıklıyor: “Kaygı seviyesi yüksek, aşırı tetikte ve empatisi güçlü kişiler bu durumu daha yoğun yaşayabilir.”
Yani siz yürüyüşte birinin “Keneler çokmuş burada!” demesiyle hemen pantolonunuzu kontrol ediyorsanız, evet, beyniniz ekstra duyarlı demektir. Hatta bu durum bulaşıcı da olabiliyor! Tıpkı birinin esnemesiyle sizin de esnemeniz gibi… Kaşınmak da yayılabiliyor. Araştırmalara göre dermatoloji kliniklerinde, bir hastanın ayrıntılı olarak şikâyetlerini anlatması, diğer hastalarda hayalet kaşıntıya yol açabiliyor. Gerçekten ilginç, değil mi?
Peki bu rahatsız edici hissi durdurmanın bir yolu var mı?
Evet, var! Ve ilk adım şu: Bu hissin fiziksel değil, zihinsel olduğunu fark etmek. Kaşıntı hissi vücuttan değil, beyninizden geliyor. Bu farkındalık bile kontrolü ele almanıza yardımcı olabilir.
Dr. Lakhan’ın önerdiği yöntemler şöyle:
Düşünceyi yeniden çerçeveleyin: Kendinize “Bu gerçek bir böcek değil, beynimin bana oynadığı bir oyun,” deyin.
Topraklama egzersizleri yapın: Ayağınızın yere bastığını hissedin, üzerinizdeki giysilerin dokusuna odaklanın. Hayali hislerden gerçek hislere geçiş yapın.
Duyusal dikkat yönlendirme: Ellerinizle soğuk suya dokunun, bir stres topunu sıkın ya da boncuklu bileklik gibi dokulu bir objeyi elinize alın. Bu, beyninize “bak şimdi bununla ilgilen!” diye sinyal gönderir.
Bunlar tıbbi olarak açıklanamayan kaşıntılarda bile işe yarayabiliyor. Beyin süreci kavradığında, kaşıntı çoğu zaman etkisini yitiriyor.
Evet, tam anlamıyla! Dr. Lakhan’ın söylediğine göre, siz böceklerle ilgili bir şey duyduğunuzda beyninizdeki somatosensoriyel korteks (dokunma, sıcaklık ve acı gibi hisleri yöneten bölüm) devreye giriyor. Yani cildinizde hiçbir şey olmasa da beyin “Aa evet evet! Şu an bir şeyler sürünüyor!” diye sinyaller gönderiyor. Resmen beyin kendi kendine kaşıntı üretiyor!
Üstelik bu sadece duyduklarımızla sınırlı değil. Başkalarının kaşındığını görmek, bir şeylerin anlatıldığını duymak ya da sadece kafamızda bir böcek senaryosu kurmak bile yetiyor. Beyin bu uyarıları gerçekmiş gibi algılıyor. İşin içine bir de “ayna nöronlar” giriyor. Bunlar, birini bir şey yaparken gördüğümüzde sanki biz yapıyormuşuz gibi devreye giren özel beyin hücreleri. Yani biri kaşındığında, beyin “O kaşınıyor ama biz de hissettik sanki!” diyor.
Duygular da işin içinde!
Bu bağlantı ziyaretçiler için gizlenmiştir. Görmek için lütfen giriş yapın veya üye olun.
Böcek düşüncesi sadece fiziksel tepkiyle kalmıyor, duygusal dünyamızı da alt üst ediyor. İğrenme, tiksinme, huzursuzluk… Bu duygular tetiklenince, beyin daha da bir gaza geliyor. Amigdala gibi duygularımızı yöneten bölgeler aktive oluyor ve kaşıntı daha yoğun hissedilmeye başlıyor. Artık sadece “Kaşınıyorum” değil, aynı zamanda “Bu his çok rahatsız edici!” demeye başlıyoruz. Beynimiz duygularla duyuları adeta iç içe geçiriyor.
Psikolojik ama gayet gerçek
Bazen bu kaşıntılar, fiziksel bir nedeni olmadan da çıkabiliyor. Psikolojide buna psikojenik kaşıntı deniyor. Ama bu terim daha çok ciddi psikiyatrik vakalarda kullanılıyor. Bizim gibi “böcek konuşuldu, kaşındım” gibi durumlar genelde geçici ve doğal. Ama evet, gerçek gibi hissediliyor çünkü beynimiz bizi kandırmada oldukça başarılı!
Sinir bilimci Friederike Fabritius bu durumu şöyle açıklıyor: “İster gerçek bir böcek olsun, ister sadece hayal ürünü, beyninizin verdiği tepki neredeyse aynı. Bunun nedeni evrimsel geçmişimiz. Çünkü böcekler zamanında ciddi sağlık tehditleri yaratabiliyordu—bulaşıcı hastalıklar, ısırıklar, parazitler… Beynimiz de bizi korumak adına alarm sistemini devreye sokuyor.”
Yani beyniniz “Aman dikkat!” moduna geçiyor. Tıpkı temiz bir evde otururken televizyonda bit istilasını izleyip başınızı kaşımaya başlamanız gibi… Aslında her şey sadece bir algı! Ama beyniniz duman kokusunu alan yangın alarmı gibi: Gerçek olsun olmasın, önlem almak istiyor.
Peki bu iyi bir şey mi, kötü bir şey mi?
Bu bağlantı ziyaretçiler için gizlenmiştir. Görmek için lütfen giriş yapın veya üye olun.
Her iki tarafı da var. Bu tepki bir yandan faydalı, çünkü potansiyel tehditlere karşı bizi tetikte tutuyor. Örneğin bir okulda bit salgını olduğunda bu tip toplu kaşınmalar erken teşhisi teşvik edebilir, bu da yayılmasını önler.
Ama öte yandan bu durum aşırıya kaçtığında ruh sağlığımızı etkileyebilir. Sinir bilimci Dr. Lakhan şöyle diyor: “Sürekli bu tür kaşıntılara odaklanmak, ciltte tahrişe, kaygıya, hatta uykusuzluğa yol açabilir.” Özellikle “sanrısal parazitoz” gibi psikiyatrik rahatsızlıkları olan bireyler için daha ciddi sonuçlar doğurabilir.
Herkeste oluyor mu bu durum?
Hayır, herkes böceklerden bahsedildiğinde kaşınmaya başlamaz. Ama bazı insanlar bu konuda daha hassas. Fabritius şöyle açıklıyor: “Kaygı seviyesi yüksek, aşırı tetikte ve empatisi güçlü kişiler bu durumu daha yoğun yaşayabilir.”
Yani siz yürüyüşte birinin “Keneler çokmuş burada!” demesiyle hemen pantolonunuzu kontrol ediyorsanız, evet, beyniniz ekstra duyarlı demektir. Hatta bu durum bulaşıcı da olabiliyor! Tıpkı birinin esnemesiyle sizin de esnemeniz gibi… Kaşınmak da yayılabiliyor. Araştırmalara göre dermatoloji kliniklerinde, bir hastanın ayrıntılı olarak şikâyetlerini anlatması, diğer hastalarda hayalet kaşıntıya yol açabiliyor. Gerçekten ilginç, değil mi?
Peki bu rahatsız edici hissi durdurmanın bir yolu var mı?
Evet, var! Ve ilk adım şu: Bu hissin fiziksel değil, zihinsel olduğunu fark etmek. Kaşıntı hissi vücuttan değil, beyninizden geliyor. Bu farkındalık bile kontrolü ele almanıza yardımcı olabilir.
Dr. Lakhan’ın önerdiği yöntemler şöyle:
Düşünceyi yeniden çerçeveleyin: Kendinize “Bu gerçek bir böcek değil, beynimin bana oynadığı bir oyun,” deyin.
Topraklama egzersizleri yapın: Ayağınızın yere bastığını hissedin, üzerinizdeki giysilerin dokusuna odaklanın. Hayali hislerden gerçek hislere geçiş yapın.
Duyusal dikkat yönlendirme: Ellerinizle soğuk suya dokunun, bir stres topunu sıkın ya da boncuklu bileklik gibi dokulu bir objeyi elinize alın. Bu, beyninize “bak şimdi bununla ilgilen!” diye sinyal gönderir.
Bunlar tıbbi olarak açıklanamayan kaşıntılarda bile işe yarayabiliyor. Beyin süreci kavradığında, kaşıntı çoğu zaman etkisini yitiriyor.